Ü
Y
E
L
İ
K

"Sağlık Emekçilerinin Sorunlarını Çözeceği” İddiasıyla Reklamı Yapılan Kanun Teklifinin İçi Yine Boş Çıktı

"Sağlık Emekçilerinin Sorunlarını Çözeceği” İddiasıyla Reklamı Yapılan Kanun Teklifinin İçi Yine Boş Çıktı
Yarın TBMM Adalet Komisyonunda görüşülecek olan Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, basında ve kamuoyunda, “sağlık çalışanlarına karşı şiddet vakalarını azaltacak, bu sorunu ortadan kaldıracak, sağlık çalışanlarının şiddete uğrama gibi bir sorunu olmayacakmış” gibi lanse edilmiş, kanun teklifinin reklamı ve fragmanı bu şekilde duyurulmuştur. Reklam arasının sona ermesinden, fragmanın biterek, filmin başlamasından, Kanun Teklif metninin tarafımızca incelenmesinin ardından anlaşılmıştır ki; sağlık çalışanlarına “varsın gidiyorlarsa gitsinler” diyenler, sağlık çalışanlarının şiddete uğraması konusunda gerekli ve yeterli yasal düzenlemeleri yapma konusunda yine başarılı olamamışlardır. Hayaller yine “mükemmel yasalar” gerçekler ise, yine “caydırıcılıktan uzak” dertlere derman olmayan hukuki düzenlemeler olmuştur. Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi içerisinde, sağlık çalışanları ile ilgili olarak 5 düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeler, sağlık çalışanlarının dertlerine derman olmaktan ziyade, uygulamada yeni sorunları ortaya çıkarabilecek niteliktedir: 1- Kanun Teklifinin 7. maddesinde, “Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi” suçunun düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nın 113. maddesine 2. fıkra olarak, “Suçun konusunun sağlık hizmeti olması halinde, verilecek ceza altıda biri oranına kadar artırılır.” şeklinde bir düzenlemenin eklenmesi öngörülmektedir. TCK’nın 113. maddesinde düzenlenen suçun cezası, 2 yıldan 5 yıla kadardır. Kanun teklifinde yer alan düzenleme ile “suçun konusunun sağlık hizmeti olması halinde” suçun cezası, 2 yıl 4 aydan, 5 yıl 10 aya kadar olacaktır. Uygulamada genellikle alt sınırdan ceza verildiği hususu dikkate alındığında, 2 yıl 4 aylık bir cezanın, caydırıcılığı sağlamaktan uzak olduğu açıktır. Nitekim cezanın 2 yıl 4 ay olarak uygulanması neticesinde 1/6 indirim yapılması halinde verilen ceza yine HAGB sınırlarında kalacak ve 5 yıllık süre içerisinde kasten bir suç işlenmemesi, hükmün açıklanmaması sonucunu ortaya çıkaracaktır. 2- Kanun Teklifinin 9. maddesinde, CMK’nın 100/3. maddesinde yer alan “tutuklama nedeni” olarak düzenlenen katalog suçlar arasına, “Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu” şeklinde düzenleme konularak, “sağlık çalışanlarına karşı görevleri sırasında işlenen kasten yaralama suçları”, tutuklama gerektiren suçlar içerisine alınmak istenmektedir. Sağlık çalışanlarına karşı, görevleri nedeniyle işlenen kasten yaralama suçu, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek 12. maddesinin 1. fıkrası nedeniyle zaten “tutuklama nedeni” olan suçlardan birisi idi. Fakat bu uygulama, her nedense, ceza mahkemeleri nezdinde işlerlik kazanmadı. Bu nedenle aynı yöndeki düzenleme, bu kez CMK metni içerisine alınmak istenmekte, “fakat yeni bir düzenlemeymiş, sağlık emekçilerine büyük bir lütufmuş gibi lanse edilmektedir.” Söz konusu düzenlemenin, TCK’nın 86. maddesinde yer alan “kasten yaralama” suçunun, “sağlık çalışanına karşı, görevi nedeniyle işlenmesi” durumunun “nitelikli hal” olarak dahil edilmesiyle birlikte ihdas edilmesi, daha anlamlı, uygulama ve caydırıcılık bakımından daha sağlıklı ve yerinde olurdu. Her ne kadar TCK 86/3-c maddesi “Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle” şeklinde ise de bu düzenleme, uygulamadaki ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. TCK’nın 86. maddesinde, “sağlık çalışanlarına karşı, görevleri nedeniyle işlenen kasten yaralama suçu” münferiden düzenlenerek, artan şiddet vakaları da dikkate alınıp, ceza artırımı yoluna gidilmeli, yeni bir nitelikli hal ihdas edilmelidir. 3- Kanun Teklifinin 13. maddesinde, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun Ek 12. maddesinin 1. fıkrasındaki “Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında tutuklama nedeni varsayılan suçlardandır.” şeklindeki düzenlemenin yürürlükten kaldırılmasına dair bir düzenleme yer almaktadır. Bu değişiklik, “sağlık çalışanlarına karşı, görevleri nedeniyle işlenen kasten yaralama suçlarının” tutuklama nedeni olarak, daha önce düzenlendiğini göstermektedir. Söz edilen düzenlemenin, CMK içerisinde “yeni bir düzenleme” imiş gibi alınması neticesinde, 3359 sayılı Kanun’daki düzenlemenin mülga edilmesi öngörülmektedir. 4- Kanun Teklifinin 14. maddesinde, 3359 sayılı Kanuna eklenmesi planlanan Ek 18. madde ile; a-) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinde yer alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanması, soruşturma izni için düzenlenen sürelerin 2 kat olarak uygulanması öngörülmektedir.  4483 sayılı Kanunun içeriyle ilgili değişikliklerin, yalnızca 3359 sayılı Kanun veya yeni ihdas edilecek Yönetmelikte bulunması, hukuki ve sistematik olarak yerinde değildir. Bu düzenleme yapılmak isteniyorsa, 4483 sayılı Kanun metninde gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. b-) Soruşturma izinlerinin, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan “Mesleki Sorumluluk Kurulu” tarafından değerlendirilmesi yönünde bir düzenleme yapılmak istenmektedir. Soruşturma izninin, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından değerlendirilmesine yönelik düzenleme, Kurulun muhtemel iş yükü, Kurul üyelerinin yeterliliği, deneyimi ve çalışma biçimi dikkate alındığında, uygulamada çeşitli sorunlar ortaya çıkarabilecek niteliktedir. c-) “Mesleki Sorumluluk Kurulu” kararlarına karşı yalnızca Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi’ne yetki verilmesi uygulamayı güçleştirecek, karar sürelerinin uzamasına yol açacaktır. Mevcut düzenleme, itirazların, ilgili İl Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi tarafından incelenmesi şeklindedir. İtirazların, yalnızca Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi tarafından incelenmesi, mevcut durumda iş yükü çok ağır olan bir idari mercinin, iş yükünün çok daha fazla artmasına ve itiraz değerlendirme sürecinin çok fazla uzamasına sebebiyet vererek, hak ihlallerinin ortaya çıkmasına sebebiyet verecektir.  d-) “Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun” soruşturma izinleri ve rücu ile ilgili olarak karar vermesi yönünde yasal düzenlemeler yapılmak istenmektedir. Aynı Kurulun hem soruşturma izinlerini değerlendirmesi hem de rücu bakımından gerekli şartların oluşup oluşmadığını değerlendirmesi usul bakımından yerinde değildir. Soruşturma izni ile rücu hususları, farklı yargı kollarının konularını oluşturmaktadır. Aynı Kurula hem soruşturma izinleri hem de rücu bakımından yetki vermek, “Kurulun yetkinliğinin sorgulanmasına, bu bakımdan usule aykırı bir durumun ortaya çıkmasına, soruşturma izni ile rücu bakımından yapılacak değerlendirmelerin süre olarak çok fazla sürüncemede kalmasına” neden olabilecek niteliktedir. 5- (a-) Yeni ihdas edilecek düzenlemelerin, 4483 sayılı Kanun hükümleri uyarınca haklarında kesinleşmiş bir soruşturma izni verilenler bakımından uygulanmayacağı ve soruşturma veya kovuşturmalara devam olunacağına ilişkin düzenlemenin, 3359 sayılı Kanuna eklenecek olan bir geçici maddeyle yürürlüğe konulması usul yönünden hukuka aykırıdır.  b-) Açılmış olan ve düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yargılaması devam eden rücu davalarında davacı olan idareye, Mesleki Sorumluluk Kuruluna başvurmak için 2 aylık süre verilmekte, bu sürede Kurula başvuru yapılmaması halinde davanın usulden reddine karar verileceği şeklinde bir düzenleme yapılmaya çalışılmaktadır. Rücu davaları, ilgili idari merci dosyasının da beklenmek durumunda olunması nedeniyle uzun yıllar sürebilmekte, bu davalarda, ayrıca bilirkişi incelemeleri yapılmaktadır. Davacı idare tarafından 2 aylık sürede başvuru şartının yerine getirilmemesi, derdest davalar bakımından tarafları mağdur edebilecek niteliktedir. Nitekim yapılan bilirkişi incelemeleri, davalı lehine ise, 2 aylık Kurul başvurusu şartının yerine getirilmemesi sonucunda dava usulden reddedilecek, yargılama tamamlanmadan, sağlık çalışanlarının kusursuzluğu tam olarak ortaya çıkarılamamış olacaktır. Öte yandan böyle bir düzenlemenin 3359 sayılı Kanunda değil, usul kanunlarında yer alması gerektiği açıktır. İktidar tarafından yükseltilen beklentiler, Kanun Teklif metninin ortaya çıkmasıyla yerle bir olmuş, Kanun teklifinin, sağlık emekçilerinin uygulamadaki birtakım sorunlarını çözmek bir yana, daha fazla sorununun ortaya çıkmasına sebebiyet vereceği anlaşılmıştır. Kanun koyuculuk, sağlıkta şiddeti azaltmayacak yasal düzenlemeler yapmakla olmaz! Kanun koyuculuk, kanun değişikliğini, yanlış yasal düzenleme içerisinde yapmakla olmaz! Kanun koyuculuk, mesleki deneyim ve yeterliliği belli olmayan bir Kurul ihdas etmekle olmaz! Kanun koyuculuk, sağlık çalışanları hakkında açılacak ceza yargılamasındaki, adli yargılamadaki ve idari yargıdaki davaların sonuca bağlanmasını geciktiren yasal düzenlemeler ihdas etmekle olmaz! Kanun koyuculuk, “sahanın nabzını tutmadan, uygulamanın sorunlarını görmeden, çözüm odaklı düşünmeden, dertlere derman olma hedefi ile hareket etmeden, “dostlar alışverişte görsün” zihniyetinden sıyrılmadan olmaz!” Genel Sağlık-İş olarak, sağlık emekçilerinin ve sahanın nabzını tutuyor, sağlık emekçilerinin ihtiyaçlarının neler olduğunu biliyor ve çalışmalarımızı, daima bu doğrultuda şekillendiriyoruz. Sağlık emekçilerinin sorunlarına çözüm olacak her türlü yasal düzenlemenin, kanun değişikliğinin yanında olacağımız gibi, sağlık emekçilerinin sorunlarını çözmeyecek nitelikte “göstermelik ve süslenmiş”, büyük vaatlerle ihdas edilmeye çalışılan yasal düzenlemelerle ilgili olarak da üyelerimizi, tüm sağlık çalışanlarını, kamuoyunu korumaya ve aydınlatmaya devam edeceğiz. Dr. Derya Uğur Genel Sağlık-İş Genel Başkanı