Göreve geldiğinden bu yana hukuku
tanımayan, adalete karşı duran, kendi adaletini yaratmaya çalışan, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan siyasi iktidar,
koltuğunun sallandığını hissetmeye başlamasıyla birlikte, 19 Mart 2025 tarihi
itibarıyla kendisine en büyük rakip olarak gördüğü İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanına karşı hukuka, usule, adalete ve hakkaniyete aykırı bir operasyon
sürecini başlatmıştır.
Siyasi iktidar, kendilerine “dur” diyen
olmadığı sürece hukuku, yasayı, hakkı, hakkaniyeti, vicdanı, bir tarafa
bırakarak, hukuksuzluklarını artırarak uygulamaya, belli ki devam edecektir. 19
Mart 2025’te başlayan operasyon kapsamındaki gözaltı süreçleri; yerini, haksız,
hukuka ve usule aykırı tutuklamalara bırakmıştır. Geride bıraktığımız birkaç
günlük süreç dahi hem ülkemizin hukuki ve siyasi itibarını yerle bir etmiş, hem
de ülkemize adalet, ekonomi gibi birçok alanda zarar vermiştir. Siyasi iktidar,
hukuku ayaklar altına alarak gerçekleştirdiği hukuksuz uygulamaları nedeniyle
bir enkaz ortaya çıkarmıştır. Çıkarmaya da, her an devam etmektedir. Birileri,
koltuğunu korumaya çalışırken, ülkede yaratılan enkazın etkilerini silerek,
rehabilitasyon sürecini başlatmanın dahi çok uzun bir zaman alacağı açıktır.
Siyasi iktidar, mevcut iktidarını
korumaya çalışırken, hukuk tanımazlığın dozunun her geçen gün artması,
toplumdaki adalet, demokrasi ve insan hakları inancını, geri dönüşü çok zor
olacak şekilde derinden sarsmaktadır. 30 yılı aşkın bir süre sonra iptal edilen
diploma, haksız ve hukuka aykırı suç isnatları, soruşturma usulleri yerine
getirilmeksizin gerçekleştirilen soruşturmalar, haksız soruşturmaların varlığı
göz ardı edilerek yapılan tutuklamalar, adalete ve demokrasiye, en büyük zararı
vermektedir.
Göstere göstere yapılan hukuksuzluklara,
birilerinin koltuklarını sağlama alma düşüncesiyle hukuku ayaklar altına
almalarına, artık “DUR” deme vakti gelmiştir! Bu aşamada tepkiselliğin
gösterilmemesi; siyasi iktidarın, hukuki belirsizliği ve hukuki güvensizliği
nereye kadar götüreceği konusunda bir korku imparatorluğu yaratma amacının,
sonuca ulaşmasına katkı sağlanması demektir. Yapılanlara sessiz kalmak, hiçbir
şekilde eylemsellik göstermemek, siyasi iktidarın, hukuk güvenliğini ortadan
kaldıracak hamlelerine zemin hazırlamasına seyirci kalmak demektir. Bu nedenle,
mevcut durumda en son yapılacak iş, sessiz ve eylemsiz kalmaktır. Yapılacak ilk
iş ise, bunca hukuksuzluğa karşı seslerimizi, her zamankinden daha gür
çıkarmaktır.
Anayasa’nın 34. maddesinin 1. fıkrasına
göre; “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Herkes, önceden
izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak
kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir.”
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11.
maddesinin 1. fıkrasına göre; “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek
kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla
birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.”
Söz edilen mevzuat hükümlerinde de
görüldüğü üzere; haksızlıklara karşı ifade özgürlüğünün kullanılması, toplantı
ve gösteri yürüyüşü yapılması, her DEMOKRATİK toplumda ve her HUKUK DEVLETİNDE
engellenemez bir haktır.