Ü
Y
E
L
İ
K

Başkanlık Rejimine Hayır! Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Demokrasi!

Başkanlık Rejimine Hayır! Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Demokrasi! Başkanlık Rejimine Hayır! Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın Demokrasi!
Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş, Anayasa değişikliği ve referandum sürecine ilişkin tavrını açıkladı. Açıklamayı Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Hasan Kütük yaptı. Açıklamaya Sendikamız Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Zekiye Bacaksız, Birleşik Kamu-İş Genel Sekreteri Mücahit Dede, Birleşik Kamu-İş Denetleme Kurulu Başkanı İsa Kayadan, Denetleme üyesi Hüsnü Oğuzöney, Yazman Ahmet Kürtül, Birleşik Kamu-İş Ankara İl Temsilcisi Ayşe Bilgi, Tüm Yerel-Sen Genel Sekreteri Arap Mucur, Genel Hukuk ve Sözleşme Sekreteri Ahmet Kılınçoğlu, Kültür Sanat-İş Genel Sekreteri Ömer Sayan, Mali Sekreteri Orhan Çınar katıldı. Açıklamanın tam metni:  İnsanlığın demokrasi serüveni 2500 yıllık bir mücadele geçmişine ve bu mücadelenin birikimlerine dayanmaktadır. Henüz köleci toplumlarda milattan önce 508 yılında Antik Yunan’da halk kendi demokrasi ve meclis deneyimlerini geliştirmiş, toplum bilimcilerce kabul edilen TARİHİN İLK DEMOKRATİK MECLİSİ bu topraklarda M.Ö.2. yüzyılda Likyalılar tarafından kurulmuştur. Montesquieu 1748 yılında bu cumhuriyete ilişkin “eğer mükemmel bir cumhuriyet örneği vermem gerekse Lykia’yı gösteririm” demiştir. Likya Cumhuriyetini “mükemmel” yapan ise Likya  Anayasası (Birlik Anayasası)’dır.  Sonraki bütün toplumsal anayasalaşma süreci tarihinde de bu topraklardan doğan ilk anayasasının izleri görülmektedir. Bu demokratik anayasadan dolayı Atinalı Sokrates, “Likyalılara hiçbir zaman, hiçbir kimse bey olamadı” diyerek bu anayasanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. İnsanlığın demokrasi arayışının çeşitli tarihsel/toplumsal süreçlerde aynı noktada buluştuğu görülmektedir. İktidarın görev ve sorumluluklarını yasalara uygun yapmalarını sağlamak ve denetlemek görevi önceleri seçkinlerin ancak daha sonraları giderek halkın seçimlerinden oluşan meclisler aracılığıyla gerçekleşmiştir. (Bir an için seçimlerin de demokratik biçimde yapıldığını varsayarsak) modern toplumlar ise meclislerin yanında halkın demokratik örgütlerinin de bu işlevi yüklenmesini doğurmuştur. Sonuç olarak halkın; görev, sorumluluk ve yetki verdiği siyasal iktidarı denetleme aygıtları parlamentolar ve kitle örgütleridir. Oysa önümüzdeki günlerde halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği paketi, her iki anlamda da ciddi biçimde geriye doğru gidişi öngörmektedir. Anayasa değişikliğiyle ilgili kamuoyuna bundan önce yapmış olduğumuz açıklamalarımızda bu geriye gidişi açıklamaya çalışmıştık. Bugün ise burada şunu belirtmek istiyoruz: Bu anayasa değişikliği ile Meclis'in iktidarı denetleme araçları tamamen elinden alınmakta,  siyasal iktidarı ya da bileşenlerinden bazılarını görevden düşürme yetkisi yok edilmekte ve Meclis'i feshetme yetkisi Tek Bir Kişiye ve Makama Verilerek demokrasinin doğduğu bu topraklar 2200 yıl geriye götürülmektedir. Bu süreci; 1919’da Büyük Kurtarıcı ve Önderimiz öncülüğünde başlatılan Bağımsızlık ve Özgürlük mücadelesinin kazanılması ile 29 Ekim 1923’te kurulun ve parlamenter demokratik sisteme dayanan Cumhuriyet yönetiminden bir vazgeçiş olarak görmekteyiz. Yine, siyasal iktidarın, Cumhuru temsil ettiği ve “bağımsız” olduğu tasavvur edilen Cumhurbaşkanın yok edilmesi, tek bir kişiye ve makama kâğıt üzerinde “Cumhurbaşkanı” adı verilmesi aynı geriye gidişin bir başka somut örneğidir. Bu sistemde adından başka hiçbir niteliği Cumhurbaşkanı olmayan tek bir kişiye dayalı bir makam kurulmakta, meclisin en önemli yetkisi olan halk adına yasama yetkisi de tek bir kişinin ve makamın kararnamelerine bırakılmaktadır. Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş ile diğer emek ve meslek örgütleri açısından önemli bir geriye gidiş ise yeni pakette yer alan 108. madde ile gelmektedir.  Mevcut Anayasada Cumhurbaşkanına bağlı olan Devlet Denetleme Kurulu'nun yetkileri denetlemekle sınırlı iken, bu anayasa değişikliği ile bu kurula idari soruşturma yapma yetkisi de ekleniyor! Üstelik idari soruşturma yapma yetkisi tüm kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile işçi ve işveren kuruluşları için de geçerli olacaktır. Bu durumda emek ve meslek örgütlerinin mücadelesinden ve bağımsızlığından bahsetmek olanaklı olmayacaktır. Toplumun siyasal iktidarı denetleme-sınırlama-mücadele araçları olan emek ve meslek örgütleri de tek kişinin ve makamın insafına terk edilecektir. Ülkemizde bu geriye gidişin arkasında; başta ABD emperyalizmi olmak üzere uluslararası sermayenin ve onların yerli işbirlikçilerinin bulunduğunu biliyoruz.  Başkanlık Sistemi ile birleşen idari yönetim sisteminin “eyalet sistemi” olduğunu düşünüyoruz. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak; emek örgütü olma görev ve sorumluluğu ile çağdaş, laik, demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldıracağını düşündüğümüz bu anayasa değişikliğine karşı; emekten, demokrasiden, cumhuriyetten, parlamenter sistemden ve sosyal hukuk devletinden yana olan bütün Demokratik Kitle Örgütlerini ve yurttaşlarımızı göreve çağırıyoruz. Gün; safları sıklaştırma, güçleri birleştirme ve mücadeleyi ortaklaştırma günüdür.